Bu hikâye, bir çocuğun gözünde bir duygunun nasıl renge dönüştüğünü ilk kez fark ettiğim anda
filizlendi. Öfkesini anlatamayan bir çocuğun, kırmızı boya kalemiyle defterini doldurduğunu
gördüğümde anladım: Bazı duygular, kelimelere değil renklere ihtiyaç duyuyor.
Yıllar içinde birçok çocukla tanıştım. Kimi üzgündü ama anlatmıyordu, kimi mutluydu ama tarif
edemiyordu. Bazıları ise yalnızca bir renge bakarak içini dökebiliyordu. O zaman susmayı ve onları
renklerden dinlemeyi öğrendim.
Bu kitap, işte o küçük ama derin fark edişlerin bir yansıması. Her hikâye, bir çocuğun iç dünyasından
gelen sessiz bir anlatının izini taşıyor. Bu yüzden Renkli Duygular Ülkesi, yalnızca bir hikâye kitabı
değil; çocukların duygularına ulaşmanın ve onları anlamanın bir başka yolu.
Öğreten değil, eşlik eden bir ses olmayı amaçlayan bir anlatıyla şekillendi bu hikâyeler. Her biri, bir
çocuğun duygularına sessizce eşlik eden bir dost gibi yaklaştı. Satırlar, sadece anlatmak için değil;
hissettirebilmek için kuruldu. Çünkü bazı duygular konuşulmaz… sadece hissedilir. Ve çoğu zaman,
anlatılmak için bir renk bekler.